21 Eylül 2016 Çarşamba

YE'CÜC VE ME'CÜC

YE'CÜC ve ME'CÜC
KEHF SURESİ
94 - Dediler ki: "Ey Zülkarneyn! Ye'cuc ve Me'cuc bu yeryüzünde fesat çıkarıyorlar. Onun için, bizimle onlar arasında bir sed yapman şartıyla sana bir vergi versek olur mu?" 
95 - Dedi ki: "Rabbimin bana vermiş olduğu servet ve saltanat, sizin vereceğiniz şeyden daha hayırlıdır. Bana maddî yardımda bulunun da sizinle onların arasına en sağlam seddi yapayım.
96 - "Bana, demir kütleleri getirin." Nihayet dağın iki ucunu denkleştirdiği vakit: "Ateş yakıp körükleyin" dedi. Demiri bir ateş koru haline getirince. "Bana erimiş bakır getirin ğüzerine dökeyim" dedi. 
97 - Artık Ye'cuc ve Me'cuc bu seti ne aşabildiler ne de delebildiler.
ENBİYA SURESİ;
96 - Nihayet Ye'cûc ve Me'cûc(un seddi) açıldığı zaman, ki onlar her dere ve tepeden akın edip çıkarlar.
97 - Ve gerçek vaad yaklaştığında, işte o zaman kâfir olanların gözleri beleriverir. "Eyvah bizlere! Doğrusu biz bundan gaflet içindeydik, hayır biz zalim kimselerdik." 
    
     Dünya, negatif, pozitif yani artı ve eksi üzerine kurulmuştur. Bu Dünyada her şeyin bir zıttı bulunmaktadır. Siyah ve Beyaz, Doğu ve Batı, İyi ve Kötü. 
     Ye'cüc ve Me'cüc; laf, söz anlamayan, Dünya üzerinde bozgunculuk yapan, fesat çıkaran, Dünyada ALLAH'a iman edenlerin bile imanıyla oynamaya çalışan şeytanın esareti altına girmiş, inançlı bile görünüp  içine şeytan girmiş dedirtecesine kadar, kendisinin imanını kaybetmiş insanlardır. İçleri kötülük doludur.
     Bakara 30Bir zamanlar Rabb'in meleklere: "Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım" demişti. (Melekler): "A!.. Orada bozgunculuk yapacak ve kan dökecek birisini mi yaratacaksın? Oysa biz seni överek tesbih ediyor ve seni takdis ediyoruz" dediler. (Rabb'in): "Ben sizin bilmediklerinizi bilirim." dedi
      Otuzuncu ayette meleklerin söylemi aktarılıyor, peşinden , "Ben sizin bilmediklerinizi bilirim" diyor. Siz anlamazsınız, nereden biliyorsunuz demiyor. Siz bu işin tamamını bilemezsiniz diyor.
      Yine ALLAH, insanlara karşı söylenen bence ağır bir suçlamayı, meleklere dönerek; sizin böyle konuşmaya hakkınız yok yıkılın karşımdan derdi diye düşünüyorum. Doğrusunu ALLAH bilir.
      ALLAH'ın, Adem'e secde edin dediğinde secde etmeyen iblis, bu Dünyada görevini yapmaktadır. Zaten, bu iş için ALLAH'tan izin istemiş, ALLAH'ta (muhtemelen ye'cüc ve me'cücün önü açıldığı zamana kadar) ona izin vermiştir. Doğrusunu ALLAH bilir.
     Bu yüzden, ye'cüc ve me'cünün karşılığı bence "Kadın ve erkek" yani İNSAN.
     ALLAH'ın Kitabında fesat ve bozgunculuk geçen her ayette, onların adı geçiyor. "İNSAN". 
     ARAF 127 - Firavun kavminin ileri gelenleri dediler ki: "Seni ve ilâhlarını terketsinler de yeryüzünde fesat çıkarsınlar diye mi Musa'yı ve kavmini serbest bırakacaksın?" Firavun da dedi ki: "Onların oğullarını öldüreceğiz, kızlarını sağ bırakacağız ve onlar üzerinde kahredici bir üstünlüğe sahibiz."
     Burada kötü olarak bildiğimiz Firavun kavminin ileri gelenleri bile Musa ve kavmini yeryüzünde fesat çıkartırlar diyebiliyor. Bu onların söylemidir, fakat ALLAH tarafından bize aktarılmaktadır. Kur'anda bir şey anlatılıyorsa muhakkak sebebi vardır. Burada anlatılmak istenen lanetlenen  de lanetliye biliyor. Dönüp dolaşıp fesat çıkaranın hep insan olduğunu görüyoruz.
      Bir de "YE" ve "ME" yi araştırdığımız zaman karşımıza çıkan şudur; çevir sözlüğe girin bu iki heceyi ayrı ayrı arapça, ibranice, ingilizce hatta almanca Türkçeye çevirin karşınıza biz, siz, sizi, ben mi gibi insan hitaplarıyla karşılaşacaksınız.

BURHAN DOĞAN

4 Eylül 2016 Pazar

OSMANLI ALLAH'TAN MI
   
Osmanlı Devleti, 13. yüzyıl sonlarından 20. yüzyılın ilk çeyreğine değin varlığını sürdüren Türk devleti. Anadolu'da kurulmuş, sınırları tarihi boyunca çok değişmekle birlikte en geniş döneminde bugünkü Arnavutluk, Yunanistan, Bulgaristan, Yugoslavya, Romanya ye Akdeniz'in doğusundaki adaları, Macaristan ve Rusya'nın bazı kesimlerini, Kafkasya, Irak, Suriye, Filistin ve Mısır'ı, Cezayir'e kadar tüm Kuzey Afrika'yı ve Arabistan'ın bir bölümünü kapsamıştır.  

  1299-1922 yılları arasında hüküm sürmüş Büyük Osmanlı İmparatorluğu, Dünya üzerinde en uzun süreli İmparatorluklardan biridir. 
Selçuklu sulltanı III. Aleaddin Keykubat'ın kaçması sonucu otorite boşluğundan dolayı Osman Bey bağımsızlığını ilan etmiştir. Osman bey, Ertuğrul'un üç oğlundan en küçüğüydü. Savaşçı bir kişiliğe sahip olan Osman bey, babası ölünce aşiretin başına geçmişti.

  Biz bu beyliğin kurulmadan önceki bir tarihine de bakalım; Osman beyin babasının babası yani dedesi kimmiş onu bir görelim;
Süleyman şahın dört oğlundan biri de Ertuğrul'dur. İki kardeşten  Dündar ve Ertuğrul, emrindeki ailelerӀe batıya ilerlerken iki ordunun savaşına rastladı. Bu iki ordudan güçsüz olarak gördüklerine yardım etmeye karar verdiler. Bu karar onların ileriki yaşamlarını oldukça etkiledi; çünkü güçsüz olup onların yardımıyla savaşı kazanan taraf Moğollara karşı Anadolu Selçuklu ordusu oldu. Ertuğrul, Selçuklu sultanı III.Aleaddin Keykubat ile tanıştı. Domaniç ve Söğüt mekanları oldu. Ertuğrul Gazi'nin ise üç oğlundan biri olan Osman beydir. Osman bey, 1258 yılında doğdu. Bizans tekfurlarına karşı seferlerde bulundu ve bir savaşçı olarak nam saldı.
   Osman Beyin dedesinin Süleyman Şah olduğunu görmekteyiz. Bunları şunun için yazıyorum; Tarihin derinliklerine inmeden ezbere kulaktan duymalarla konuşmamak gerekir. Demek oluyor ki bu beylilkten öncesi de varmış. Hep bir amaç uğruna savaş verilmiştir, yine de verilmektedir.
   Benim kafamı kurcalayan bazı olaylar var; Bunları araştırıyorum, şimdi esas bunlara değineceğim.
   Evet, Osmanlı Beyliği kuruldu, zamanla büyüdü, hem de çok büyüdü. Anadolu'nun bağrından Kuzey afrika'ya, Kafkaslardan batıda Macaristan, Yugoslavya ve Romanya'ya kadar çok büyük Bir İmparatorluk haline geldi. Neredeyse Dünya'ya hükmedecek pozisyona gelmişlerdi. Ne oldu da dengeler değişti. Koca Osmanlı İmparatorluğu kısa süre de çöktü. Tabi bunu yönetim içindeki  durumlarla açıklayabiliriz. Ben bununla ilgilenmiyorum. Beni ilgilendiren Dünya üzerindeki yaşam. Yani hiç bir şeyin devamlılığının olmayışı. Devamlı sınırlar değişmekte olup belki de yüzyıllar sonra aynı milletlerin başka bir isim adı altında yine aynı topraklarda varolması. Iraklıların  Babillere, İranlıların Perslere dayanması bunun kanıtlarıdır. 
  Şimdi biz MÖ. 2600 lü yıllara gidip neler olmuş bir bakalım; Hz. Davut döneminde çok büyük bir iktidarlık vardı. Talut liderliğinde, Calut'u şimdi ki Filistini taşlarla ve sopalarla savaşarak yendiler. Davut Calut'u sapan taşıyla öldürmüştü. Daha sonra buraya yerleştiler. Büyüdüler malca, insanlarla çoğaldılar. Muhteşem teknolojilere sahip oldular. Süleyman mabedini inşa ettiler. Süleyman'a, Sebelerin Melike'sinin tahtını göz açıp kapanıncaya kadar getirilişini hatırlayalım. Böyle bir üstünlüğe sahiptiler. Ne olmuştu da bu büyük iktidar bir anda yok olmuştu?
   Azmışlardı. Her istediklerini elde ediyorlardı. Bozgunculuğun baş mimarları oldular. Sonuç; aralarında anlaşmazlıklar yüzünden kuzey ve güney İsrail olarak ikiye ayrıldılar. Tabii bozgunculuk yapmakta boş durmadılar. Amalikalılarla( Filistin civarı krallık) savaşıp dururken, Babil (Güney Irak) kralı Nebukadnezar, ordusuyla gelip Kuzey İsrail’i tarumar etti ve Süleyman Mabedini yıktı. Halkını zincire vurup Babil’e götürdü.
  Ardından Ninova (Kuzey Irak) hükümdarı güney İsrail’e saldırdı ve o da onu haritadan sildi. Halkını da köleler edinip getirdi ve Kuzey Irak’a yerleştirdi.
  Böylece ilk iktidarları feci ve kanlı bir şekilde sona erdi. Evet ilk iktidarları diyorum çünkü Kur'anda öyle geçiyor. Neler yazıyor bir bakalım;
İSRA Suresi
4-Tevrat'ta şu hükmü verdik: "Muhakkak siz, yeryüzünde iki defa fesat çıkaracaksınız ve muhakkak büyük bir yükselişle yükseleceksiniz." 
5 - Birincisinin zamanı gelince,üzerinize güçlü kuvvetli kullarımızı gönderdik. Onlar, evlerin aralarına girip araştırdılar. Bu yerine getirilmesi gereken bir vaad idi.
6 - Sonra sizi tekrar onların üzerine galip kıldık ve size mallarla ve oğullarla yardım ettik. Ve toplum olarak sizin sayınızı artırdık. 
7 - Eğer iyilik ederseniz, kendinize iyilik etmiş olursunuz ve eğer kötülük ederseniz yine kendinizedir. Artık diğer fesadınızın zamanı gelince, yüzlerinizi üzüntüye sokmaları, kötülük yapmaları ve ilk kez girdikleri gibi yine Beyt-i Makdis'e girmeleri, ele geçirdikleri yerleri mahvetmeleri için onları tekrar göndereceğiz. 
8 - Olur ki Rabbiniz size merhamet eder. Ama siz tekrar dönerseniz biz de döneriz. Cehennemi, kâfirler için kuşatıcı bir zindan yaptık.
    Allah, hükmünü vermiş; Muhakak siz, yeryüzünde iki sefer fesat çıkaracaksınız. Birinci fesatınız çok güçlü olduktan sonra, yapılan haksızlıklar yüzünden başınıza geldi. Yerinizden yurdunuzdan olup perişan oldunuz, evlerinize dahi girildiğinin söylenmesi darmaduman olduklarının göstergesidir. Yurtlarından olup köleleştirilmişler her tarafa dağıtılmışlardır. 

    Lakin ikinci fesata kadar, tekrar toparlanıp güçlenecek mal ile zenginleşip insan olarak çok çoğalacakınız. Ayrıca, sizi onlar üzerinde tekrar galip kıldık demesi, işin ilginçliğini artırıyor. 
Kimlerdi onları darmadağın eden; Babiller ve Ninovalar. Kimin atalarıydı bunlar; Şimdi ki Iraklılar. Irak şu an tarumar olmuş paramparça. Kim nerede belli değil. Filistin desen pek farkı yok. Adamlar istediğini yapıyorlar. 
   Bakın nereden nereye geldik. Kur'anda İsra suresi 4-5-6-7-8 ayette geçen anlatım tamı tamamına uygun gidiyor.
   Esas önemli olan bu topluluk nasıl toparlandı da bu durumlara geldiler. Bakın 6. Ayette ne diyor; Size mallarla oğullarla yardım ettik. Toplum olarak sayınızı arttırdık. Bunlar nasıl oluştu; biraz inceleyelim.
     Yüzyıllar boyu herkes tarafından horlandılar, sürüldüler zorla dinlerini değiştirttiler, köleleştirildiler, öldürüldüler. Fakat onlar hiç bir zaman umutlarını yitirmediler. Çünkü Tevrat'ta yazanlara, onu yazdırana inanıyorlardı. Kur'anda da yazdığı gibi güçleneceklerini biliyorlarlardı. Rabbim, onlara ilimi vermişti. Para da bilinmez ama her ne hikmetse bunlardaydı. Şimdi devam edelim, Romalılar, Bizanslılar derken sıra Osmanlı Devletinin  kuruluşuna gelmişti. Başta da demiştik ya hiç bir şeyin devamı olmayışı; biri gidiyor, diğeri geliyor. Sınırlar değişiyor. Milletler bile yok oluyor.
Bir tek değişmeyen nedir biliyormusunuz?  Bu Dünyada Yahudi'lerin hep varolması ve gündemden hiç düşmemesi. Bunu Kur'anda açık şekilde görmekteyiz. Kur'anda neredeyse yarısından fazlası Yahudiler ve Peygamberlerinden bahsetmektedir. Ben bunu Allah'ın sırrı olarak görmekteyim. Herkes bir şeyler söyleyebilir bu konuda, fakat gizemi gaybdadır.

     Evet, tekrar biz Osman'lıya dönelim. Osmanlı Beyliği kurulduktan sonra büyümeye başladılar. Topraklar genişledikçe güçlendiler. İşte, bundan sonra göçler başladı.
     Osmanlı kurulduktan sonra Yahudilerin durumuna bir bakalım; Bizanstaki Yahudi tarihinden anlaşıldığı gibi MÖ. 4.yy. dan beri Anadolu topraklarının çeşitli yerlerinde Yahudiler ikamet etmekteydi. 
     Türklerle Yahudilerin ilk buluşması esas 1453 de İstanbul'un fethiyle başlar. Yahudiler, Osmanlı'ya 1492 yılında İspanya'dan göç etmeye başlamışlardır. Yahudiler, Osmanlı'nın her devrinde "Hristiyan Avrupa" hakimiyetindeki Yahudilere kıyasla daha güven ve huzur içinde yaşamlarını sürdürmüşlerdir. Buna karşılık Yahudilerde her zaman Türk topraklarının milli çıkarlarını savunmuşlardır.
     
 Yazımızın başında da belirtmiştik. Osmanlıdan önceye de bakmak gerekir diye işte; Selçuklularda, Anadolu'da fethettikleri topraklardaki Yahudileri ve Bizans'tan kaçan Yahudilere özgürlüğü belli bir vergi karşılığında tanımışlardır. (Galente, Selçuk hükümdarlarından birinin Yahudi olduğunu dile getirmiştir).
Ayrıca; 
     Osman Beyin oğlu Orhan Bey, Bursa'yı fethedince savaş sebebiyle kaçıp savaş sonu geri gelen Yahudilere sanayi, ticaret ve maliyede başarılılar diye özel ilgi gösterince Şam ve Bizans'tan bir çok Yahudi bu topraklara göç etmiştir. Din ve geleneklerini rahat sürdürebilmeleri için Yahudi mahallesi kurulmuş, diğer Yahudi mahallelerine örnek teşkil etmiştir. 
     Gelibolu, Ankara, Edirne, İzmir, Selanik ve İstanbul fethedilince bu şehirlerde yaşayan Yahudi halkı nüfusu toplamda haliyle artmış oldu. Edirne'de Yahudi din okulu tüm Yahudi öğrenciler için eğitim ve kültür merkezi oldu.
      1376 Macaristan, 1394 Fransa, 15.yy başlarında Sicilya, 1420 Venedik, 1470  Bavyera'dan kovulan ve kaçan Yahudiler, kurtuluşu Osmanlı topraklarına sığınmakta bulmuşlardır.
Devlet büyüdükçe bakalım neler oluyor;
Fatih Sultan Mehmet döneminde Yahudiler (1451-1481)
     İstanbul'un iki yakasında yaşayan Yahudilere Fatih Sultan Mehmet güven duyduğundan Anadolu Yahudi cemaatlerine mektup gönderip İstanbul'a davet etmiştir. Mora yarımadası fethedilince oradaki Yahudiler de İstanbul'a gelip yerleşmişlerdir.
     Sultan Fatih, İstanbul'un kuşatması sırasında bir ferman yayınlayarak Yahudilere işbirliği çağrısında bulunup "sinagogları onarıp, başka ibadethane sözü" vermiştir.
Ayrıca, Kanuni 1534, II. Selim ve II. Murad'ın buyrukları, üç şeyhülislamın fetvaları, III. Mehmed'in fermanı ve bu fermanın 1694, 1744, 1755 deki fermanların teyitleri, Sultan Fatih'in verdiği sözün tekrarıdır.
    Ayrıca Fatih Sultan Mehmed’in, fetihten hemen sonra, Anadolu Yahudi cemaatlerine gönderdiği bir mektupla, "Yahudiler İstanbul’a yerleşmeye, huzur içinde yaşayıp serbestçe ticaret yapıp mal mülk sahibi olmaya" davet edildi!
Şimdi de Fatih Sultan Mehmet'ten sonraki döneme bakalım!
II. Beyazıt dönemi (1481-1512)
     Zengin Yahudiler, İspanya'ya kalmak için para verseler de İspanya'dan kovulmayı engelleyemediler. II. Beyazıt göçmenlere kucak açan bir ferman yayınladı;
. İspanya Yahudilerini geri çevirmek şöyle dursun tam bir içtenlikle karşılanmalarını, aksine hareket ederek göçmenlere kötü muamele yapacakların veya en ufak bir zarara sebebiyet vereceklerin ölümle cezalandırılacaklarını..
     Osmanlı kadırgalarıyla gelen göçmenler, başta İstanbul olmak üzere, Edirne, Selanik, İzmir, Manisa, Bursa, Gelibolu, Amasya, Patnos, Kordu, Larissa ve Manastır'a yerleştirdiler. Osmanlı'ların ihtiyacı olan kalifiye elemanları karşılanınca yükselme devrine girilmiş oldu. 
     II.Beyazıt konuyla ilgili şunları söylemiştir;
"Bu Kral'a (Ferdinand) nasıl 'akıllı ve uslu Fernando' diyebiliyorsunuz?
Kendi ülkesini yoksullaştırıyor ve benimkini zenginleştiriyor".
Bu dönemde  İstanbul'da sinagog sayısı 44 olmuş Yahudi nüfusu 30.000'i aşmıştır.
    Osmanlı bu dönemde İspanya'da devlet görevinde bulunup da gelen Yahudileri Osmanlı Sarayı ve maliyesinde görev almışlardır. 1493 yılında ilk matbaayı Yahudiler getirmişlerdir. Ayrıca barut ve top dökümünde uzmanlaşmış olduklarından Osmanlı ordularını bu silahlarla donatmışlardır. 
     Portekiz'de Yahudilere baskılar artınca, bazıları zorunlu din değiştirip bir çoğu Osmanlı topraklarına sığındılar.
     Devam ediyoruz; sırada Yavuz Sultan Selim ve oğlu Kanuni Sultan Süleyman devirleri Yahudilerin tavan yaptığı devirlerdir.
     Yavuz Sultan Selim dönemi (1512-1520)
     Sultan Selim, Mısır'ı fethedince Memluklular'In yönetimindeki Yahudiler refaha kavuştu. Safed ve Kudüs'ü aldı. Sultan Selim, Yahudilere duyduğu güvenle Sarayın hekimbaşısı olarak Jozef Hamon'u atadı. Para basımı, sarraflık ve bazı mali unsurları Yahudilere bıraktı. 
     İber yarımadasından kovulan Yahudilerin İstanbul'a göç etmesiyle nüfus artmış, Saray nedzinde kahya müessesesi kurulmuştu.
     Kanuni Sultan Süleyman dönemi (1520-1566)
Osmanlı'nın en parlak dönemidir. Yahudiler de bu dönemde altın çağını yaşamışlardır.
     Kanuni, Macaristan'ı alınca Hristiyanlar şehri terk etti, şehirde tek Yahudiler kaldı. Padişahı şehrin kapısında karşıladılar ve şehrin anahtarını kendisine verdiler.
     Buradaki Almanoğlu denilen Salamon Eskinazi ve ailesini bir fermanla vergiden muaf tuttu. Bu Macar Yahudileri Osmanlı topraklarına Alamanes sinagogları yaptırdılar.
 Kanuni'nin hekimbaşısı, Sultan Selim ve Beyazıd'ın hekimbaşısı Josef Hamon'un oğlu Moses Hamon'du. Bu dönem boyunca da Yahudi göçü devam etmiş, Osmanlı topraklarına kaçmışlardır. 
    Papa dördüncü Paul, 24 erkek, 1 kadın Yahudinin diri diri yakılmasını istemesi ayrıca 27 kişinin ömür boyu hapsini isteyince "Kanuni" Yahudilerin serbest bırakılması için mektup göndermiştir;
  "Yahudi tebaasının üzüntüsünü; Papalığın Türk Yahudilerine karşı davranışından ötürü hazinenin en az 4000 Duka kayba uğradığını ve gelirinin azaldığını; Türk tebaası ilan ettiği Ankona  Marranoslarını derhal serbest bırakmasını"... Papa istemese de bu Yahudileri serbest bırakmıştır.
     Eski İsrail'li diplomatlardan Abba Eban, Mon Peuple kitabında şunu yazmıştır;
İranlılardan, Romalılardan ve her istilacıdan sadece zulüm, kan ve işkenceye lâyık görülen Kudüs ve Yahudi halkı, Ancak Yavuz Sultan Selim'in Kudüs'ü fethetmesinden ve bu fethin Kanuni tarafından takviye edilmesinden sonradır ki, insanca yaşamanın, eşitliğin ne demek olduğunu ve huzur tadının ne anlama geldiğini öğrendi.
    Bir söylentiye göre de, gördüğü rüya sebebiyle Kudüs ve Tiberya surlarını onarmak ve genişletmek için Mimar Sinan görevlendirilmiştir. Yahudi tarihçiler bu yüzden minnattar kalmışlar ve Kanuni'yi Kral Süleyman'a benzetmişlerdir.
    II. Selim ile Beyazıt'ın taht kavgasında "Josef Nasi" II.Selim'i destekleyince Selim padişah olmuştur. Ekim 1569 da Fransa Kralıyla imzalanan antlaşma "Josef Nasi" tarafından İbranice yazılmıştır.
    II. Mahmut dönemi;
 Libarelliğiyle bilinen II.Mahmut şöyle demiştir;
Müslümanların ancak camilerde Müslüman, Hristiyanların ancak kiliselerde Hristiyan, Yahudilerin de ancak sinagoglarda Yahudi olmalarını, Tanrı'ya bağlılıklarını ifade ettikleri bu yerlerin dışında herkesin aynı siyasi haklardan ve himayemizden istifade etmelerini isteriz.
    Abdülmecid dönemi (1839-1861);
    Bu dönemde Yahudi basını doğmuştur. İzmir ve İstanbul'da gazete basımına geçilmiştir. Bugünün benzeri gazete 1860 da basıma giren "El Jurnal Israelit'tir".
   1847 yılında Yahudi gençlerin "kaşer ekmek" bulamamaları nedeniyle okula gidemeyince Abdülmecid Kuleli Askeri Lisesinde haham gözetiminde "kaşer mutfak" açılmasını, Cumartesi günü okula gelmemelerini emretti. Ayrıca 12 Mart 1857 de hastane kurmalarına izin verdi..
Bir kan iftirası yüzünden;
Yahudi dinini tetkik ettirdiğini, Yahudilerin hayvan kanı bile kullanmadıklarının sabit olduğunu, dolayısıyla bu tip iftiralara inanılmaması gerektiğini ve Yahudilerin Gülhane Hatt-ı Şerifi ile tanınan tüm haklardan istifade ile ibadetlerinde rahatsız edilmemelerini...diye bir ferman yayınlamış Yahudilerin rahat bırakılmasını emretmiştir.
   Osmalı parlamentosunda görev alan Yahudi mebusların listesi şöyledir;
  • İstanbul'dan Kamondo Bankası müdürlerinden Avram Aciman
  • Bağdat'tan Menahem Salah Daniel
  • Bosna'dan Yaver Disraeli
  • Yanya'dan Yanya Ticaret Mahkemesi Başkanı Daviçon Efendi (Matatya) Levi
  • İkinci yıl görev almayan Avram Aciman'ın yerine İstanbul'dan Kemal Samuel Molho
  • Selanik'ten AvramHeyet-i 
Heyet-i Ayan üyesi olarak Dr. Jak de Castro adına rastlanmaktadır.
     Osmanlı'da ilk konsolosluk Londra'da 1806 da açılmış, 1907 de görevinden ayrılan Giritli Todori'nin yerine İsak Natali adında Osmanlı Yahudisi atanmıştır. Dr. Sigmund Spitzer önce Viyana sonra da Napoli Siyasi Misyon Şefliğine atanmıştır. ..... böyle devam etmiştir.
   
    Kimseye bağlı olmadığı için gerçekleri olduğu gibi ifade edebildiğini belirten Fransız seyyah Albert Renouard, 1881'de İstanbul'u ziyaretindeki izlenimlerde Yahudilerin durumunu şöyle özetlemektedir;

50.000'i Avrupa, 40.000'i Filistin'de olmak üzere 100.000'i Asya Türkiye'sinde, ceman yaklaşık 150.000 Yahudi Sultanların İmparatorluğunda Hazreti Musa'nın dinini uygulamakta... Müslüman Cemaatler ile aynı haklardan yararlanan Yahudiler kendilerini Bab-ı Ali'de temsil eden bir "hahambaşı" tarafından yönetilirler. Osmanlı Hükümeti yalnızca kendi vatandaşlarının din ve vicdan hürriyetini tanımakla kalmayıp diğer ülkelerden gelen ve özerk cemaatler oluşturan tüm Yahudilere de kapılarını açık tutmaktadır...
    Cumhuriyet Dönemi;
    20. yüzyılın başında, Osmanlı İmparatorluğu’ndaki Yahudilerin sayısı 200.000’e ulaştı. 1829-1913 tarihleri arasında yeni Hristiyan Balkan devletlerine kaybedilen toprakların, bu sayının üzerinde etkisi oldu. 20. yüzyıldaki Türkiye’nin problemli tarihi ve 1923 sonrası, İmparatorluktan, modern batılı ulus-devletine dönüşme dönemi, geriye kalan azınlıkların nüfusları üzerinde negatif bir etkiye neden oldu.


***Yahudi araştırmacı Prof. Uriel Heyd “Yahudiler 20. Asrın ilk yarısında iki tane devlet kurdular:   
 Türkiye ve İsrail” diye yazdı.
     İsrail devleti kurulduğunda ilk Cumhurbaşkanı Chaim Weizman bir konuşmasında “Biz Yahudiler 20. Yüzyılda Orta Doğu’da yıkılmaz denen devleti yıkarak 2 tane devlet kurduk. Onlara öyle güzel sistem inşa ettik ki Türkler bize Filistin’i vermeyen Abdülhamit’e en az 200 sene daha söverler!
Keza ABD eski Dışişleri Bakanlarından Yahudi asıllı Henry Kissinger tarafından da benzeri sözlerin telaffuz edildiği söylenmektedir.
***
Süleyman Arif Emre de yazdığı Siyasette 35 Yıl isimli kitabında, “Uluslararası bir toplantıda bir sözcü “Dünyada şu 4 ülkeyi Yahudiler doğrudan yönetmektedirler: ABD, Fransa, Türkiye ve İsrail” derken orada bulunan Türk diplomatlar buna itiraz etmemişlerdir” şeklinde bir anekdot
aktarmaktadır.
     Şimdi, şu soruları sormak hakkımızdır sanırım; 

     OSMANLI’YI KİM YIKTI, TÜRKİYE’Yİ KİM KURDU
     İsraille 50 kadar (çoğu askerî) anlaşma yapılmış bunlar Türkiye Büyük Millet Meclisinden geçirilmemiş. Mahiyetlerini, konularını, içyüzlerini doğru dürüst ne Meclis biliyor, Devlet arşivlerimizde Sabatay Sevi ile ilgili belgelerin dosyaları kayıptır. Bunlar nerededir?
     Atatürkün, bir türlü açıklanamayan vasiyetnamesinin bir suretinin İsrail’de olduğu söyleniyor. Bu sureti nasıl elde etmişlerdir?
     Yirminci asırda iki Yahudi devleti kurulduğu iddia ediliyor. Birincisi İsrail de, öteki devlet hangisidir?

     Türkiye Cumhuriyeti öncesi ve sonrasında kurulan okullarda çocuklarını okutmuşlardır. Bu okullar genellikle Galatasaray Lisesi, Robert Koleji, Şişli Terakki, Fevziye Mektepleri vb. Gibi eğitim düzeyi yüksek okullardır. Galatasaray Lisesi Anadolu lise statüsünde olmasına rağmen her yıl 30 öğrencisini Galatasaray ilkokuldan direk almaktadır.

      1924 mübadelesinde göçmen olarak gelen onbinlerce Yahudi isim ve hatta din değişiklikleri yapmışlardır. Şimdi bunların bir çoğu üst düzey yerlerdedir. Bu kripto yahudiler 400 yıldır bu topraklardadır. Dava bellidir. Sebataycılık her yere sızmıştır. 

     
      Merkez Bankamızın bile tamamı bize ait değildir. 
     Siyonizm kurulunca 29 Ağustos 1897 yılında ilk toplantılarını yapmışlardır;


    ( Baselde toplanan "I.Siyonist Kongresinde" 50 yıl içerisinde filistin 100 yıl içerisinide Türkiye güneydoğusunun yer aldığı Nil'den Fırat'a kadar 'Büyük İsrail' devletinin kurulması karar verildi.)
     Dedikleri gibi 50 yıl sonra İsrail Devletini kurdular. 100 yıl sonra ise sanki geçmişten intikam alır gibi Amerika Irak'a bahanelerle girmiştir. Herşey tıkır tıkır devam etmektedir.
   
    Evet, biz yazımızın sonuna gelelim. Osmanlı kurulmuştu. 600 yıllık bir süreçten sonra, Osmalı İmparatorluğu yıkılmış, yerine Türkiye Cumhuriyeti kurulmuştu.

     İSRA SURESİ- 6- "Sonra sizi tekrar onların üzerine galip kıldık ve size mallarla ve oğullarla yardım ettik. Ve toplum olarak sizin sayınızı artırdık". 

    İsra Suresi 6. Ayette olduğu gibi Irak ve Filistin'i parçaladılar, Osmanlı'da büyüdüler, geliştiler, dönem itibarıyle her şeye sahipler. Süreç, Kur'anda yazdığı gibi aksaksız devam etmektedir.
 
    Yukarıda bahsettiğim konu rüya falan değildir. Bir kaç günlük mesele de değildir. Bu Osmanlı'nın dahi gerisinden gelen bir süreçtir. Kur'anda anlatılanın tamamına uygun süreç gelmektedir. 

KIYAMET SURESİ- 36-: İnsan, kendisinin başıboş bırakılacağını mı zanneder.
     
   Tabi görmek istersen...

                                                                                        BURHAN DOĞAN

KAYNAK; Wikipedia, Dünya Gerçekleri, Vikipedi, Bizans İmparatorluğu Yahudi tarihi, Türkiye'de Yahudilik, İslam hakimiyeti altındaki Yahudi tarihi.Galatasaray İlkokulu web.

24 Ağustos 2016 Çarşamba

NEPTÜN-BALIK BURCU TARİHİ


NEPTÜN- BALIK BURCU
61. Ayetin arapça ve türkçe karşılığı
1.fe lemmâ: böylece olduğu zaman
2.belega: erişti, ulaştı
3.mecmea: birleştiği yere, cem olduğu yere
4.beyni-himâ: ikisinin arasında
5.nesiyâ: ikisi unuttular
6.hûte-humâ: ikisinin balığı
7.fettehaze (fe ittehaze): o zaman edindi
8.sebîle-hu: kendi yolunu
9.fî el bahri: denizin içinde, denizde, denize doğru
10.sereben: içine girilip, gidilen yer
60 - Ey Muhammed! Bir vakit Musa genç adamına demişti ki: "İki denizin birleştiği yere ulaşıncaya kadar gideceğim, yahut senelerce gideceğim." 
61 - Bunun üzerine ikisi de iki denizin birleştiği yere vardıklarında balıklarını unuttular. Bu arada balık, denizde yolunu bulup kaybolmuştu.
62 - İki denizin birleştiği yeri geçtikleri zaman, Musa genç arkadaşına: "Kuşluk yemeğimizi getir. Gerçekten biz bu yolculuğumuzda epey yorulduk" dedi. 
63 - Adam: "Gördün mü! dedi. Kayaya sığındığımız vakit doğrusu ben balığı unutmuşum. Onu hatırlamamı, muhakkak şeytan bana unutturdu. O denizde garip bir yol tutup gitmişti."
64 - Musa da demişti ki: "İşte aradığımız o idi." Bunun üzerine izlerine dönüp gerisin geri gittiler.
Bu yolculukta 61. Ayetin mealinde, bu mealdeki gibi birçok mealde  "hute-huma" yani ikisinin balığı olması gereken yerde "balıklarını" diye çevirmişlerdir. Böyle olunca ayet anlamını yitirmiş oluyor. 
İki denizin birleştiği yere vardıklarında balığı unuttular. Bu arada balık, denizde yolunu bulup kaybolmuştu.
Bu şekilde okuduğumuz zaman "balığın" onların yiyeceği olmadığını görüyoruz. O halde balığın burada ne işi var diye düşünmemiz lazım. 
Musa genç adama ne demişti; iki denizin birleştiği yere ulaşıncaya kadar gideceğim, yahut senelerce gideceğim demişti. Burada Musa ve genç adam senelerce de gideceğim demektedir. Burada da iki denizin birleştiği yer ararsak yeryüzünde onlarca sayabiliriz. 
Kehf Suresi bence Kur'anın en gizemli ve en can alıcı bir suresi. Çünkü yaşamı anlatıyor. Doğrusunu ALLAH bilir.  
Yüce Rabbim, muhteşem bir anlatım yapmış. 
Şimdi bu muhteşem anlatımı açmaya çalışalım.
61. Ayette, iki denizin birleştiği yere vardıklarında balığı unutmuşlardı.
62. Ayette, iki denizin birleştiği yeri geçtikten sonra bir yerde yorulup dururlar ve acıkırlar.
63. Ayette, genç adam azığına veya heybesine bakınca demiyor daha doğrusu burada yemekten bahsetmiyor. Musa'da balığı getir demiyor. Genç adamda balık düşmüş kaybolmuş da demiyor. Sana Balığı hatırlatmayı unuttum diyor. (Tabi ki şeytan yine devrede). O denizde garip bir yol tutup gitmişti diyor. 
Yine burada iki denizin birleştiği yere vardıklarında balığı unuttuklarını biz unutmayalım. Bunun üzerine;
64. Ayette, Musa işte aradığımız bu idi diyor. Yani 60. Ayette söylendiği gibi iki denizin birleştiği yere geri dönüyorlar.
Burada en kritik ikili ; 1- iki denizin birleştiği yer. 2- Balık.
Biz simdi biraz astraolojiye dönelim. Kur'an buraya da yer vermiş. Çünkü çok önemli! Kur'an gerçekten uydurulmuş bir kitap değildir. Şimdi bunu çok daha iyi anlayacağız.
İsa'nın doğuşuyla başlayan 2012 yılında sona eren Balık çağı, 2000 yıllık bir süreç sonunda bitmiştir. Mayaların takvimi, balık çağını araştırmaları sonucu baz almışlar sonun burası olduğu kanaatiyle muhtemelen belki de bir geçiş dönemi olarakta görmüş olabilirler, takvimin sonunu belirlemişler. Neyi hesap etmişler bilinmez ama işin içinde balığın olduğunu tespit etmişlerdir. 
Biz, Balık çağını incelemeyeceğiz. Biz, Kur'anda yazan burçları inceleyeceğiz.
FURKAN SURESİ;
61 - Gökte burçları var eden, onların içinde bir kandil (güneş) ve nurlu bir ay barındıran Allah, yüceler yücesidir.
62 - İbret almak veya şükretmek dileyen kimseler için gece ile gündüzü birbiri ardınca getiren O'dur.
HİCR SURESİ
16- Andolsun, gökte burçlar kıldık ve onu gözleyenler için süsledik.
17- Ve onu her kovulan şeytandan koruduk.
Kur'anda geçen aynı zamanda ismine ayeti bulunan burçlar muhakkak çok önemli yere sahip olmalı. Hele işin içinde vaad olunan o gün varsa.
Yeryüzü yani Dünyamız burçlardan çok etkilenmektedir. 
NEPTÜN’ün Keşfi

Satürn ötesi (transdental) gezegenlerin ikincisi Neptün’dür, Uranüs’ün keşfi ardından, Uranüs ‘ün tuhaf hareketlerinden, yörüngesine etki eden başka bir gezgenin varlığını araştıran bilim adamları İngiliz J.C. Adams ve Fransız Urbain J.J. Le Verrier adında iki gök bilimci tarafından 23 Eylül 1846 yılında kova burcunun 25’derecesinde yeri belirlenmiştir.ilginç bir hikayesi vardır Neptün keşfinin, bu iki gökbilimci birbirinden bağımsız Bode Kuralını kullanarak Neptün’ün yerini keşfetmişlerdir. (Neptün’ün keşif literatürünü buraya yazmıyorum,uzun yazılardan sıkılıyorsunuz bilimsel olarak tarihini araştırabilirsiniz.) Oysaki Neptün keşfedilmeden ve Neptün ismini almadan, ilerde keşfedilecek daha pek çok gezegen gibi, yerküreye etkilerini vermekte idi. İsmi Neptün oldu, denizlerden sorumlu olan Poseidon’un adını aldı. Uranüs Kova’nın, NEPTÜN ise hem konumu hem de yörüngesi itibariyle balık burcunun oldu ki etkisi zaten Balık Burcuna özgüydü. İnsan daha önceden tanzim edileni keşfetti ve yerini aldı zodyakta. 
Neptün tam turunu 165 yılda tamamlar ve her burçta 14 yıl kadar kalır. Transdental gezgenler, yaşanılan çağa etki eden tarihi olayları ve bu zaman diliminde dünyaya gelen insanların paylaştığı kişisel özellikleri etkiler. Bu yüzden Neptün’ün ev konumu çok önemlidir.  Neptün insan ruhunun inceliklerini, yapısını ve insanda var olan kaçma isteğini gösterir. İnsanın kendisiyle yarışması, kaçışları, yaratıcılık kabiliyetleri, sezgileri ve ilhamları yönetir. Sevgili Abim Burak A.nın dediği gibi” cismim ruhuma dar” ya da “ruhum cismime dar” ikisi arasındaki belirsizlikleri yönetir. Yaşam haritamızdaki konumuna göre, majörler ile minörlerin savaşını başlatan güçtür Neptün. Mecazi manada bildiğimizin aslında hiç bilmediğimiz olduğunu bize gösterir, Majörlerin cüce, Minörlerin yüce olduğunu anlayınca o an ki şaşkınlıktır Neptün.

Neptün’ün Global Astrolojik Etkisi 1847-1861 yıllan arasında balık burcunda seyreden Neptün ‘ün ilk etkileriyle tanışmış oldu astroloji dünyası. 1848 devrimleri olarak bilinen olaylar patlak vermişti. Patates hastalığı adı altında yaygın bir hastalık çıkmıştı ve pek çok insan ölmüş, büyük bir kıtlık dönemi hakim olmuştu. Krallıkla yönetilen pek çok Avrupa ülkesinde ihtilal olmuş, krallar düşmüş, cumhuriyet ilan edilmişti.1848 devrimleri 19.yy için en büyük kitlesel huzursuzluk dönemi olarak tarihe geçti.

"Sınıf farkının uçuruma geldiği, ekonomik değişimlerin yarattığı memnuniyetsizlik, yönetici ve işçiler arasında bir gerginlik, ülkelerin çalışan kesime köle muamelesi, nüfus artışının olması, Neptün-kova’da iken insan gücüne az ihtiyaç duyulan icatların yapılması, işsizlik, sınırların yetersizliği, göçler Avrupa’nın pek çok kentinde halkı devrime kışkırtmıştı. Neptün balıktaydı ve Allah’ın kulları eşitti. İmkânı olanın imkânı olmayanı ezmeye hakkı yoktu.  Kendini kurban görenlerin, kurtarıcı misyonunu üstlenmişlere tepkisiydi 1848 devrimleri, örgütlenmeden her şey kendiliğinden gelişmişti, idealisttiler ama neyin idealizmi belirsizdi, bir gayeleri yoktu kendileri de emin değildi ve Neptün gibi belirsiz, Neptün gibi bir anda, Neptün gibi çözülme, Neptün gibi dalgalı, Neptün gibi hayalin gerçeği… Yine de Neptün’ün balıkta ki transitiyle Avrupa halkı yöneticilerinden, krallarından, almaları gereken kısmen almışlardı. Fransa 4 yıllığına cumhuriyet ile yönetilmişti. Avusturya-Macaristan imparatorluğuna bağlı olan bölgelerde ayaklanmalar başlamıştı, çeşitli milletlerden olan halk bağımsızlığını istiyordu ve ilk olarak Macaristan ilan etmişti bağımsızlığını fakat Rusya’nın yardımıyla bu ilan sona ermiş Macar kralı Osmanlıya sığınmıştı."
Neptün’ün 2.randevusu 2011/2-2026/2
Ve Neptün tam olarak balıktaki yerine geçeceği 165 yıl sonra yeniden kendi evine dönüyor. Tarihin Neptün’le tanıştığı ilk döneme baktığımızda, günümüzle benzerliklerini anlamız adına yukarıda yazdım etkilerini. Astroloji ilmini falcılıktan ayıran istatistikî bir geçmişe sahip olmasıdır. Yani bizler falcı değiliz ve bu çok yaralıyor. Astrologlar zamanında en saygın insanlardı ve pek çok başarıya imza atan ülkenin, krallığın astrologları vardı burada hiçbir şey baki değildir, her şey fani ve sonludur, neden astrologlarla çalışmışlarda başarısız olmuşlar diyen olacaktır, dediğim gibi hiçbir şey baki değil ve astrologlarda uyarmıştır lakin kati kader tecelli edecektir.

Neptün’ün balık burcunda kendi konağında kendini en iyi artı ve eksi ifade edeceği bir uzun yolculuk başlıyor. Milliyetçilik akımının tavan yaptı 19.yy.a ait olayların günümüze adaptasyon olmuş hallerine şahit olacağız ki şu anda yaşadığımız süreçte böyle değil midir? Neptün sınırları kaldırır, sınıfları yok eder.

Daha devamı var ama ben, bize gereken bilgilerl yeterli kılıyorum. 
Neptün, burçlara tek tek uğrar ve her birinde 14 yıl kalarak tam turunu 165 yılda tamamlar.
Tesadüf olabilir mi bilinmez ama balık çağının bitiminde Neptün 2012 yılında Balık burcuna girip 2026 yılında çıkacaktır.
Neptün yukarıdaki yazıda belirtildiği gibi insan yaşamını etkileyen daha doğrusu insan yaşamına yeryüzünde dengeler getiren veya dengeleri değiştiren etkiye sahip. Bunu astrologlar söylüyor, neye göre söylüyor geçmişteki  yani 165 yıl evvel Dünya üzerinde yaşanan olaylara göre söylüyor. Peki bunlar söylüyor da bizim araştırmamızla ne alakası var. 
Çok alakası var arkadaşlar...
Kur'an burçlardan bahseder, aynı zamanda övgü de vardır
85-BURUC: 
1 - Burçlar sahibi gökyüzüne,
2 - Vaad olunan o güne,
Yüce Rabbim Kainatı düzenlemesinde burçları eksik etmemiştir. Onlara da görevler yüklemiştir. Burada, şimdilik bizi ilgilendiren burçlardan sadece "Balık Burcu" olduğundan Balık Burcu ile bağlantılarımız neler, onları öğreneceğiz. 
Neptünün 165 yılda bir Balık Burcuna gelip 14 yıl burada kalması Dünyamızı direk ilgilendirmektedir. Bunun "nasıl olduğunu" araştırma yapmaya insanoğlunun ne gücü yeter ne de zekası. Bu tamamen ALLAH'ın katından takdiridir. Görünmeyen değerlerin biz insana yön vermesidir, yönlendirmesidir. 
İnsanoğlunun "tanzim olanı", daha yeni keşfetmiş olmasıyla yeni buluş diyebileceğimiz olaylar aslında bizim geleceğimiz olmuştur. 
Neptün-Balık Burcuna gelip 14 yıl sonra çıkması tekrar 165 yıl sonra aynı balık burcuna gelip 14 yıl sonra çıkacak olması hiç bir zaman tesadüf olmamıştır. Niçin böyle emin bir şekilde konuşuyorum, çünkü KUR'ANa güveniyorum, Yüce Rabbimin Kitabına, yazdığına güveniyorum. Bizim göremediğimiz ama bizzat biz insanoğlunu ilgilendiren, başından geçen yaşadığı olayları ve yaşayacak olayları orada yazmıştır.
Yüce Rabbim, bunun içindir ki oku, tane tane, yavaş yavaş oku, yani anlayabileceğin gibi oku demiştir.
Biz yeryüzünde şu an Neptün-Balık Burcunu yaşamaktayız (2012-2026). Gerçekten de Dünyamızda ilginç olaylar olmaktadır. Sınırların yer değiştirmesi, ülkelerin bir çoğunda terör olayları, canlı bombalar, bizim ülkemizde de yaşanan akıl almaz olaylar gerçekten çok enteresandır. Maalesef, öyle veya böyle olmaktadır. Daha da olacaktır. Nasıl bir sorunla karşılaşacağımız ise hiç belli değildir. 
Blogda yazdığım ALLAH İNSANLIK ve YAŞAM adlı yazımı bu konuya hazırlanmamışken yazmıştım. İnsanlar belli bir çizgi içersinde dönerler bu Dünyada yapacakları işler bellidir. Her şey yazılmış çizilmiştir. Senin yapacağın sadece ve sadece ALLAH'a iman etmektir, hak yolundan çıkmamaktır.
Biz şimdi tekrar 60. Ayete geri dönelim; Musa, genç adama şöyle demişti, iki denizin birleştiği yere ulaşıncaya kadar gideceğim, yahut senelerce gideceğim. Musa ve genç adam, aslında   burada gideceği yeri biliyor, aynı zamanda gidecekleri yere varıyorlar fakat geçiyorlar. İşte burada şeytan işin içine giriyor ve onlara bu yeri unutturuyor. O yeri geçtikten sonra durunca hatırlıyorlar. Bu sefer de Balık devreye giriyor, çünkü Balık burada başrol de.
Onlar balığın gidişini, kayboluşunu arıyorlar. 
Balık nerede gitmişti; iki denizin birleştiği yerde yol alıp koybolmuştu. Önceden dediğimiz gibi Balık onların yiyeceği değildi, yiyeceklerinin arasında Balık yoktu. Peki bu Balık nereden çıkıp da denizde yol alıp gitmişti.
Bütün gizem işte burada.
İki denizin birleştiği yeri geçtikten sonra "Musa 'nın aradığımız buydu" demesi, Balığın gidişini arıyor olduğunu bize şimdi çok daha iyi anlatıyor. Musa aynı izlerden  tekrar gerisin geriye dönmesiyle aradığı yere gelmiş oluyor. Musa niye israrla senelerce bile gidebilirim diyor. Çünkü burada ALLAH'ın muhteşem yetkilerle donatmış has kulunun orada olduğunu biliyor. Bu daha sonra ki konumuz.
Bizim işimiz balıkla; biz Musanın iki denizin birleştiği yeri bildiği gibi Balığın gideceğini de bildiğini anlatımlardan öğreniyoruz. 
Şimdi, sır gibi görünen aslında her şeyin zamanı gelince öğrenilebildiğini de öğrenmiş oluyoruz. 
Çok önceki yaşamlarda Mayalar, sümerler gibi medeniyetlerde matematik, astrolojinin çok ileri olduğunu tarih sayfalarından öğrenmişizdir. Bizim bu zaman diliminde ise vakti gelen ne varsa sırasıyla karşımıza bir icat veya buluş olarak çıkmaktadır. Bu sebeptendir ki bizler de  teknoloji dediğimiz yeniliklerle karşılaşıyoruz.
İşte bu araştırmaların sonucunda Uranüs ‘ün tuhaf hareketlerinden, yörüngesine etki eden başka bir gezgenin varlığını araştıran bilim adamları İngiliz J.C. Adams ve Fransız Urbain J.J. Le Verrier adında iki gök bilimci tarafından 23 Eylül 1846 yılında kova burcunun 25’derecesinde yeri belirlenmiştir. Bu iki gökbilimci birbirinden bağımsız Bode Kuralını kullanarak Neptün’ün yerini keşfetmişlerdir.
Neptün, 165 yılda bir, Kova burcundan çıkarak, geldiği Balık burcunda 14 yıl kalarak bu burcu terk edip sıradaki burca geçiş yapmaktadır. Biz bunu 1846 yılında öğrenmiş bulunuyoruz. Oysa Rabbim bu olayları Kainatın yaradılışında  düzenlemiş ve bize de bunu Kur'anda bildirmiştir. 
Şimdi çok dikkatli okuyun; hem de nasıl bildirmiş biliyormusunuz, TARİH vererek bildirmiş. Bilim adamlarının yaptığı araştırma sonucunda Neptün-Kova burcundan çıkarak "Balık burcuna giriş tarihini 1847 yılı olarak bulmuşlar. 14 yıl balık burcunda kalarak 1861 yılında terk etmiş" hesaplamışlar. 
Bunun Kur'anla ne alakası var diyeceksiniz ama çok alakası var, çünkü Kur'anda Rabbim bu tarihi bizler yani insanlar öğrensin diye vermiş. Peki nerede yazıyor bu tarih, neyi ekleyip çarpacaksın da bu tarihi bulacaksın. Ben de Ayet sayılarını toplar çıkarırım çarpar bölerim. Dediğin sayıyı yada tarihi bulurum diyebilirsin.
Arkadaşlar, maalesef ne çarpma var ne bölme, ne toplama var ne de çıkarma.
Yüce Rabbimin, bize bildirdiği net tarih; olayın gerçekleştiği tarih. "1861"
Bu tarih nereden geliyor şimdi ona bakalım; Neptün- Balık Burcuna giriş 1847 yılı idi
Balık burcundan çıkış tarihi ise, "1861". İşte Neptün-Balık Burcundan bu tarihte 1861 yılında terk ediyor bir başka burcda 14 yıl kalmak için.
Şimdi tekrar başa dönüp bakalım;
60 - Ey Muhammed! Bir vakit Musa genç adamına demişti ki: "İki denizin birleştiği yere ulaşıncaya kadar gideceğim, yahut senelerce gideceğim." 
61 - Bunun üzerine ikisi de iki denizin birleştiği yere vardıklarında balıklarını unuttular. Bu arada balık, denizde yolunu bulup kaybolmuştu.
62 - İki denizin birleştiği yeri geçtikleri zaman, Musa genç arkadaşına: "Kuşluk yemeğimizi getir. Gerçekten biz bu yolculuğumuzda epey yorulduk" dedi. 
63 - Adam: "Gördün mü! dedi. Kayaya sığındığımız vakit doğrusu ben balığı unutmuşum. Onu hatırlamamı, muhakkak şeytan bana unutturdu. O denizde garip bir yol tutup gitmişti."
64 - Musa da demişti ki: "İşte aradığımız o idi." Bunun üzerine izlerine dönüp gerisin geri gittiler.
Musa ve genç adam iki denizin birleştiği yere gidelim derler, O yeri geçerler. Fakat iki denizin birleştiği yere vardıklarında balığı unuturlar. Bu arada balık denizde yol tutup kaybolur.
İşte iki denizin birleştiği yere vardıklarında balık süzülmüş veya bir şekilde yok olmuştu. Balık durup dururken mi yok olmuştu; Hayır. Neptün-Balık Burcundan ayrılıyordu. Çünkü 14 yıldır Balık Burcunda olduğundan "1861" yılında ayrılma zamanı gelmişti. 
Bu ayrılma vakti tam 61. Ayette geçiyor. "Balık denizde yol unu bulup kaybolmuştu".
Şimdi dikkat edelim; Balık Burcuna gelmeden evvel Neptün-Kova Burcu idi. Bu burçlar bir zaman denizidir. Zaman içinde yüzerler. Bir Burçtan diğer Burca geçiş zaman denizi içinde gerçekleşir. Tabiri ise geçiş, yani yol alma demektir.
İşte Balık burcu da bunu yapmış günü geldiğinde "1861" yılında Neptün-Balık Burcundan sıyrılmış, bir diğer Burca geçmiştir. Balık burada zamanı dolduğundan Neptünü terk etmiştir, yol almıştır.
Tekrar bizim için çok önemli olan 61. Ayete gelelim. 
61 - Bunun üzerine ikisi de iki denizin birleştiği yere vardıklarında balığı unuttular. Bu arada balık, denizde yolunu bulup kaybolmuştu.
İşte iki denizin birleştiği yer; 
12. Ev olarak adlandırılan Neptün-Balık Burcunun sonu, Balık Burcunun yüzdüğü zaman denizi. 
Diğeri ise 
1. Ev olarak adlandırılan Koç Burcunun başlangıcı, Koç Burcunun yüzdüğü zaman denizi.
Birinin sonu, diğerinin başlangıcı olur. Bunların kesiştiği yer, yani buluştukları yer, iki denizin birleştiği yerdir. Neptün- Balık Burcunu 1861 yılında terk edip Neptün-Koç Burcu olmuştur.
İki denizin birleştiği yeri bulduktan sonra, Balığı unuttular. Bu arada Balık denizde yolunu bulup kaybolmuştu. 
Evet ; 61. Ayette belirtildiği gibi, zaman denizinde Neptün-Balık Burcu 14 yıllık zamanı dolduğu için "1861" yılında terk edip kaybolmuştur. Ta ki 165 yıl sonra 2012 yılına kadar. Şu anda biz Neptün-Balık Burcundayız 2026 yılına kadar.
Yüce ALLAH 61. Ayette bize yakın zamanda keşfedilen Neptünün Dünya üzerinde çok büyük etkileri olan insanların yaşam şeklini belirleyen, olumlu olumsuz her canlıya etki eden, artı - eksi yönleriyle dopdolu olan Neptün-Balık Burcunun zaman denizi içersinde zamanının dolmasıyla terk ediş tarihi çok açık ve net; 
Sure numarası ve Ayet numarasıyla vermiştir.
KEHF SURESİ-- ----18 AYET NUMARASI---61
                             " "1861" "
Bu bize neyi ifade ediyor, şu an cevap yok, yorum da yok. İlerki günlerde Yüce Rabbim neyi yapmamızı isterse onu yapacağız.
YASİN SURESİ
40. Ne güneş aya yetişebilir, ne de gece gündüzü geçebilir. Her biri bir yörüngede yüzerler.
ALLAH HER ŞEYİN HAYIRLISINI VERSİN. 
Aslında Neptün Balık döneminin bir test sürüşünü Nisan-Mayıs 2011'de yaşadık. Sonra Haziran-Temmuz 2011'i Balık'ta ama retro geçirdi ve Ağustos 2011'de yine Kova'ya döndü.
İşte yine başlangıçta buna benzer bir durum yaşayacağız. Mart başından Haziran başına kadar Neptün Balık'ta düzgün harekette olacak. Sonra Kasım ortalarına kadar retroya girecek ve biz Neptün Balık'ı 2013 ilkbaharından itibaren Satürn Akrep-Pluto Oğlak ve Neptün Balık birlikteliğiyle algılamaya başlayacağız dünya olarak.
İki denizin birleştiği yeri geçince izlerinden geri döndüler. Burada da 1861 yılındaki Neptün-Balığın, Neptün-Koça geçişi sırasında aynı 2011 deki olay gibi muhtemelen retro geçirmiş koçtan tekrar balığa dönmüş, tekrar balıktan koça döndüğü o zamanı yakalamıştır.
Tabi, Musa bu dönemde yaşamamıştır. Peki Musa'nın o zaman burada ne işi var. O zaman bize bu anlatım çok önemli olmalı. Bu tarih çok önemli bir tarih olmalı. Zaten böyle bir yolculuk da yok
 Musa denince akla ilk Tevrat ve Yahudilik-İsrailoğulları gelir. O zaman bu tarih İsrailoğulları ile ilgili bir bağlantı olması gerekir. 
İşin enteresan ve gizemliliği bu yolculuğun sonunda, ALLAH'ın kendisine katından rahmet verdiği sadık bir kul ile buluşması var.
Musa ile Kulun buluşması beraberinde, çok enteresan üç yolculuk yapılır. Acaba 1861 yılının bu yolculuklarla bağlantısı olabilir mi? Şimdilik bilmiyoruz.
 Musa ile Kulun yolculuğuna bırakalım. Hem belki tarih bizi bir yerlere götürebilir.
Musa, Kul ile buluşmak için iki denizin birleştiği yere kadar gitmişti. Yapılan yolculuk anlatımı, yolculuk olmadığına göre, kul ile buluşup da yapılan yolculuk anlatımı da yolculuk değil demektir. İşin gizemli ve çok önemli olan yeri kritik Neptün-Balık Burcu. Balık Burcundan çıkışında muhakkak israiloğulları ile ilgili bir olay yaşanmış olması gerekiyor. Zaten tarihe baktığımızda Osmanlı İmparatorluğunun kurulmasından sonra Dünya üzerindeki Yahudilerin Osmanlının bulunduğu yerlere göç ettiğini görüyoruz. Osmanlının Yahudilere kucak açıp onlardan faydalanma düşüncesinden dolayı zamanla kritik ve önemli mevkilere getirilmeleri Yahudileri çok rahatlatmıştı. Hele Yavuz Sultan Selimin Kudusü alıp daha sonra Kanuni devrinde en şaşalı dönemlerini yaşadılar. Yani Osmanlı devri tepe noktaları oldu.
Şimdi tekrar Kur'anda geçen İSRA suresine bir bakalım.
4-Tevrat'ta şu hükmü verdik: "Muhakkak siz, yeryüzünde iki defa fesat çıkaracaksınız ve muhakkak büyük bir yükselişle yükseleceksiniz." 
5 - Birincisinin zamanı gelince,üzerinize güçlü kuvvetli kullarımızı gönderdik. Onlar, evlerin aralarına girip araştırdılar. Bu yerine getirilmesi gereken bir vaad idi.
6 - Sonra sizi tekrar onların üstüne galip kıldık ve size mallarla ve oğullarla yardım ettik. Ve toplum olarak sizin sayınızı artırdık. 
7 - Eğer iyilik ederseniz, kendinize iyilik etmiş olursunuz ve eğer kötülük ederseniz yine kendinizedir. Artık diğer fesadınızın zamanı gelince, yüzlerinizi üzüntüye sokmaları, kötülük yapmaları ve ilk kez girdikleri gibi yine Beyt-i Makdis'e girmeleri, ele geçirdikleri yerleri mahvetmeleri için onları tekrar göndereceğiz. 
8 - Olur ki Rabbiniz size merhamet eder. Ama siz tekrar dönerseniz biz de döneriz. Cehennemi, kâfirler için kuşatıcı bir zindan yaptık.
Yukarıda okuduğumuz dört ayet, yahudilerin hayatını kısaca anlatmış. 
Birinci fesat gelmiş geçmiş olduğunu ayetlerde belirtmiş. Büyük ihtimal DavutDaha sonra onlara karşı çok güçleneceklerini belki de gücü onlara tamamen almış bile olabilirler.
KUR'ANDA geçen önemli kıssalar, daha tam emin değilim ama hep İsrailoğullarını karşımıza çıkartıyor. Bakıp görüceğiz.
Bir de şunu unutmadan yazayım dedim. Balığı çok iyi incelememiz gerekir. Başımıza ne gelecekse bu Balıktan gelecek. Çünkü Mayalar da takvimin sonunu balığın zaman denizinde yok olmasına bağlamışlardı. ALLAH hayırlısını nasip etsin.





YE'CÜC ve ME'CÜC Kur'an, "onlarca ayetin içinde geçen bozgunculuğu" direk olarak insanın yaptığını anlatmaktadır. Kur...